15 Şubat 2012 Çarşamba

Sokaktaki Müzisyen


Girintili çıkıntılı küçük siyah kare taşlarla düşenmiş boş ve dar bir sokak. Hafif bir esinti var ama bugün diğer günlerden biraz daha sıcak geçecek gibi. Geçen sene çöpten bulduğun kolları yırtık gri ceketinle üşümeyecek gibisin. Yanından geçmeye başlayan ayakkabıların topuk sesleriyle iyice uykun açıldı. 

Ayağa kalkıp çok sevdiğin yatağını düzgünce üçe katladıktan sonra, binanın duvarı ve trafo kutusu arasında kalan kısma düzgünce koydun. Böyle düzgün bir karton her zaman bulunmuyor sonuçta diye geçirdin içinden.

Karnın aç aslında ama daha da aç olduğun günler olmuştu. Ayak sesleri artıyor yavaş yavaş, artık bir an önce her zamanki yerine geçmeli, işlerine geç kalmamak için hızla yürüyen insanlara bu şehrin müziğini dinletmelisin. (Senin asıl işin bu şehri müziğinle canlı tutmak, bunu unutma!

Sahip olduğun en değerli şey olan eski gitarını omzuna asarak koşar adımlarla ilerlemeye başladın. Neyse ki günün ilk tramvayı geçmeden eski taş plaklar satan dükkanın önündeki yerini aldın. Kel kafasının yanındaki saçlar beyazlamış, beyaz top sakallı, yuvarlak tel çerçeveli gözlükleri olan, her daim taktığı papyonuyla senden önce dükkanını açan adam, vitrindeki plaklar arasından senin geldiğini görünce sevindi. Pastaneden yeni aldığı sıcacık bir simit ve bir kahve fincanıyla yanına geldi ve sana uzattı. Minnet dolu bir bakışla karşılık verdikten sonra hızlıca yedin simidini, kahvenden bir yudum alıp yanına koydun. Bu arada adamda kendisine kahve almış ve şehrin uyanış müziğini kaçırmamak için yanındaki yerini almıştı..

Derin bir nefes alıp gözlerini kapadın. Kirden kapkara olmuş parmaklarınla tellere dokundun; önünden geçen ayakkabılar, yaklaşan tramvay, güvercin kanatları, açılan panjurlar... 

Herşey hazırdı ve müzik başladı..

Gitar sesi, tüm bu seslerle karışıyor ve ortaya muhteşem bir müzik çıkıyordu. 

Bu şehrin müziğiydi..

İşte o an bütün dertlerinden kurtuldun. Geçmişini hatırlamayan, sokakta yaşayan, konuşamayan adam sanki sen değildin. Tüm sıkıntılarına rağmen içindeki neşeyi gitarına yansıtıyordun.

Müziği fark eden insanlar mutlu ve huzurlu, fark edemeyenler ise somurtkan suratlarıyla yeni bir güne başlıyordu. 

Artık sokakta; hayata gülenler, güzellikleri ıskalayanlar, gitarına taktığın tenekedeki bozuk para sesleri, yüzünü gösteren güneş ve kısalan gölgeler vardı..

Aslında şehri aydınlatan güneş değil, sokaktaki müzisyendi...




2 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...