Adımı attım atmasına ama pırıl pırıl aydınlık hava karardı birden. Yalnız değildim ama yalnızdım aslında. Kalabalıkların seslerinin yankılandığı boş bir labirentin başlangıç noktasıydım.
Küçücük bir noktaya dönüştüm. Üzerimde kocaman bir kalem ve onu tutan birbirinden farklı birçok el.
Dışarıdan bakanlara o kadar da uzun görünmeyen bu labirent, küçülüpte noktaya dönüşen ben için, ucunun aydınlık olduğunu düşünemediğim devasa bir tünel gibiydi.
* * *
Uzun zamandır buradayım. Karanlık koridorlardan geçtim. Arada bir kendine hayrı olmayan sokak lambalarına rastladım. İyice baktım etrafa.
Sokak lambalarına denk geldiğim anlardan birisini unutamayacağım;
Labirentin üstü açık bir koridorundaydım. Gökyüzünde yüklü yağmur bulutları, yerde çekirdek kabukları, bankların sırt dayama yerlerinde oturan birkaç gölge ve benden biraz uzakta hızla koşturan iki fare..
Yanık yanık türkü söyleyen genç bir ses bozuyordu sessizliği..
Sağda solda sararıp düşen yapraklar kıpırdamıyordu, tıpkı dans edercesine havada süzülmesine alıştığım, sigaramın dumanı gibi..
* * *
Daha sonra adım atmaya devam ettim, yine karanlıktaydım..
Sokak lambası gözden kayboldu..
Ben ilerledikçe arkamda bıraktığım hat gittikçe uzuyordu. Bana yön veren kalemi tutan eller biliyorlardı bu labirenti. Bildiklerini biliyordum çünkü daha önce binlerce defa yine bu yollardan geçmişlerdi. Benden sonra da daha binlerce kez geçeceklerdi aynı labirentten. Sadece kalemin rengi değişecekti..
* * *
Artık yolun sonuna yaklaştığımı biliyorum. Karanlık yolum aydınlanmaya başladı. Tünelin sonundaki ışık her geçen an daha da büyüyor.
Her geçen an daha da kendim olarak, olmaya çalışarak gidiyorum..
Geleceğe umutla bakarak, özlemle, hasretle koşuyorum hayata..
Nokta git gide büyüyor, güçleniyor, ilerliyor inançla, duvarları yıkarcasına..
Işık yakındır,
yakın...
( 11.08.2012 / BEYKOZ )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder