12 Mart 2012 Pazartesi

Misket

Yoğun yağışın ardından sokakta sadece su birikintileri ve çamur vardı. Kaldırımın kenarında, simsiyah saçları alnına düşmüş, kömür gibi gözlerinde ışık parlayan mutlu bir çocuk oturuyordu. Küçücük avucunda sıkı sıkı tuttuğu bir şey vardı. Bakmaya bile kıyamıyordu ona, hayatında sahip olduğu en güzel oyuncaktı çünkü.

Annesi yollamıştı onu dışarıya, "Koş oğlum kepenkler kapanmadan bakkaldan ekmek al da gel, acele et ama fazla oyalanma" demişti. Kendisine gülen gözlerle bakan bir tek annesi vardı bu hayatta. Bunun farkındaydı, o yüzden annesinin sözünden çıkmazdı asla.

Fırladı çıktı küçük oğlan, sessizlik hakimdi sokakta. Kimseler görünmüyordu etrafta, fırtına öncesi sessizlikti bu. Daha önceleri de olmuştu böyle. Odasındaki küçük pencereden izlemişti bir keresinde, çok korkmuştu olanlardan. Koşar adımlarla bakkala doğru yola koyuldu. Kafasını öne eğmiş, etrafa bakmadan ürkek ama kararlı bir şekilde ilerledi hedefine.

Çamurlara bata çıka gidiyor, yırtık ayakkabısının içi her adımda biraz daha ıslanıyordu. Tam bakkala gelecekti ki çamur yığının arasından parlak bir misket göz kırptı. Durdu aniden, kitlendi miskete, şaşırdı. Etrafına baktı yavaşça, kimsenin görmediğinden emin olduğu anda, avını yakalamak için pike yapan yırtıcı bir kuş gibi kaptı misketi küçük parmaklarıyla.

Hayat durdu o anda, sevgiyle bakıyordu misketine, mutluydu. Yolun kenarına geçti, ıslak kaldırıma oturuverdi. Sıktı avucundaki parlak misketini..

Mahallede çok fazla arkadaşı olmasına rağmen onlarla pek anlaşamaz, daha çok yalnız kalmayı severdi. Diğerlerinden farklı olduğunu hissediyordu. Aşağı yukarı aynı yaştaydılar ancak onlarda kendinde olmayan bir hal vardı. Saftı bu çocuk, temiz kalmayı başarmıştı bu kirli sokakta. Fazla söz dinlemez, diğer çocuklar gibi büyük ağabeylerin dediklerini yapmazdı. Çocuk gibi çocuktu aslında, tuhaf olan o değil arkadaşlarıydı.

Hayaller kuruyordu kaldırımda. Kim bilir ne kadar zamandır oradaydı, farkında değildi. Ayakları sırılsıklamdı, kıçı da ıslanmıştı artık iyice. Avucundaki kendi gibi küçük ve parlak top ısıtıyordu onu. Misketi vardı sadece aklında.

Bakkalın kapadığı kepenk deldi sessizliği birden. Acı bir yakarış gibiydi bu, titredi kendine geldi küçük oğlan. Her taraftan yüzleri kapalı adamlar çıkıyordu şimdi sokağa. Ellerinde taşlar, sopalar, yanan şişeler vardı. Adamlar yolun ortasına araba lastiklerini taşıyıp yaktılar, bağırıyorlardı hep bir ağızdan. Her şey bir anda oldu, kıpırdayamadı bile yerinden çocuk, korkak gözlerle baktı etrafa, neler olacağını kestiremiyordu. Şimdi tek derdi misketini koruyabilmekti.

Uzaktan polis arabaları göründü, koca koca makineler yaklaşıyordu yavaş yavaş. Siren sesleride eklenmişti artık gürültüye. Arada sırada bir şeyler patlıyordu, sesin nereden geldiğini çözemedi hiç bir zaman.

Polis iyice yaklaştığında, arkadaşları çıktı ortaya. Yüzleri kapalı adamlar kaçmış, çocuklar kalmıştı artık sokakta. Ellerine ne geçiyorsa atıyordu çocuklar. Hedefi tutturanlar kahkaha atıyor, gözleri parlıyordu. Sanki bir oyundu bu, ama hala korkuyordu.

Bizim çocuk kıpırdamadan duruyordu sokağın ortasında, elinde sıkıca tuttuğu oyuncağıyla. Sırtına çarptı çocuklardan biri, düştü yere. Fırladı elinden parlak misketi, saplandı çamura. Yüreği sıkıştı, boğazı düğümlendi. Ayağa kalkıp alana kadar küçük bir el yakaladı misketi, fırlattı ateşin içine..

Durdu zaman, kesildi sesler. Bağıramadı bile, ağladı sessizce çamurun içinde.



Küçük oğlan şimdi, demirden bir kafeste annesini özlemekte. 

Kaybettiği misketini arıyor bide,
misket gözleriyle..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...